Bir zamanlar tüm insanlar aynı dili konuşurmuş. Bir
gün, hep birlikte yaşayabilecekleri büyüklükte, göğe kadar yükselen bir kule
inşa etmeye karar vermişler. Gökte yaşayan karanlığın güçleri merakla insanları
izlemeye başlamış. Kulenin boyu bulutlara erişince paniğe kapılmışlar:
“Tek bir toplum olup aynı dili konuşarak bu devasa kuleyi
yapabildiklerine göre, bunlar kuracağımız hiçbir tuzağa düşmezler. Üstelik
Aydınlığın Yaratıcısına daha da yakınlaşıp, onunla bir olup dünya üzerindeki
saltanatımıza son verirler. Bizi yok ederler…”
Hemen yeryüzüne inip birbirlerine kenetlendikçe
güçlenen bu insanların dillerini keskin kılıçlarıyla binbir parçaya bölmüşler. Ardından
bir kasırga yaratıp onları dünyanın dört bir bucağına savurmuş, inşa ettikleri kuleyi
de yok etmişler.
Dağlara, çöllere, adalara, ovalara dağılan insanlar
zamanla ortak dillerini unutmuşlar. Çöldeki dağdakinin, ovadaki adadakinin
dilinden anlamaz olmuş. Karanlık güçler boş durmamış, insanların arasına bir de
korku, açgözlülük, hâkimiyet arzusu, kibir tohumları ekmiş. Bu tohumlar uç
verip boylanıp büyüdükçe insanlar birbirleriyle savaşmaya, birbirlerine
zulmetmeye başlamış.
Aydınlığın Yaratıcısı bu duruma müdahale etmemiş.
Çünkü insanların büyük bir sınav vermesi gerektiğini düşünmüş. Bu sınav,
onların ruhlarına üflediği ortak lisanları Sevgiceyi hatırlamalarıymış.
İnsanlık ancak bu dili hatırladığı an tekrar “BİR” olabilecekmiş. Aydınlığın
Yaratıcısı, yüzyıllardır sabırla o günün gelmesini bekliyormuş…
Hintli arkadaşım Jinson'nın annesi bana özel pişirdiği geleneksel yemekleri Fish Curry'i (balık yemeği) nasıl yemem gerektiğini öğretiyor. Tek kelime İngilizce konuşmadan.
Yıllarca mesleğim gereği İngilizce ile iç içe olsam da
bu dili konuşma pratiğim hiç olmamıştı. Ayrıca İngilizceyi şakır şakır konuşsam
ne fayda. Hindistan’da bu dili bilmeyen çok insan vardı. Üstelik Kerala’da yaşadığımız
ev yerel halkla iç içeydi. Manav İngilizce bilmiyor, Bakkal İngilizce bilmiyor,
komşularımız İngilizce bilmiyor… Üniversitede okuyan bir iki genç Hintli de
öyle mükemmel İngilizce konuşuyordu ki, benim İngilizcem onlarınkinin yanında
zavallı kalıyordu.
Jinson benim ilk Hintli arkadaşım olmuştu. İşlettiği
telefon bayinden sim kartı satın alırken tanıştık. O da benim gibi çat pat
İngilizce konuşuyordu. Ama ona bir şey anlatmaya çalıştığımda beni anlamak için
öyle içten bir çaba gösteriyordu ki, bir süre sonra kendimi onunla felsefe,
tarih, kültür, onların gelenekleri, bizim geleneklerimiz hakkında konuşurken
buldum. Üstelik birbirimizi çok iyi anlıyorduk çünkü kelimeler artık sadece
joker olmuş, devreye jest, mimik ve beden dilimiz girmişti. Bazen sessiz
sinema oynar gibi birbirimize anlatmaya çalıştığımız konuyu canlandırıyor, komik
sahneler geliştiğinde gülmekten yerlere yatıyorduk.
Tamil Nadu, Auroville Bir İtalyan, bir Türk, bir Bulgar
Kerala’nın o küçük kasabasında İngilizce bilmeyen Hintlilerden
oluşan çok güzel bir çevrem oluşmuştu. Birbirimize saygıyla yaklaşıyor,
sevgiyle dinleyip birbirimizi anlıyorduk. Jinson bana ortak dilimizi
hatırlatmıştı. Daha sonra gittiğim her diyarda bu dille iletişim kurarak Sevgi’nin
mucizevi etkisini iliklerime kadar hissettim. Sevgi dilini öğrenmek kolay değil. Öğrensen de uygulamada birçok güçlükle karşılaşmak mümkün. Korku temelli savunma mekanizmaları, koşullu sevgi, önyargı, hoşgörüsüzlük, politik, dini, kültürel vb. ayrımcılık bu dilin yaygınlaşmasının önündeki en önemli engeller. Bu engelleri aşmayı başarabildiğimizde insanlığın efsanedeki Sevgi Kulesi'ni yeniden inşa edebileceğine yürekten inanıyorum. Aslında hepimizin dileği bu değil mi?
|
Kesinlikle katılıyorum, ah şu sevgiceyi bir öğrenebilsek 😍 Etkileyici ve su gibi bir anlatım, keyifle okudum 👏👏
YanıtlaSilMavi Enerji beni yüreklendiriyorsunuz... İkimizin de yazılarının özü aynı. Dileğim bu özün idrakinde olan tüm Can'ların kendi sevgi deneyimlerini paylaşması. Çünkü Sevgi paylaşıldıkça çoğalır. Ve çoğaldıkça Sevgi dolu bir dünyada yaşanır...
Sil